12 Temmuz 2011 Salı

yavaş çekimde tanelerin dağılışı ve türlü aranjmanlar 2

her şey tabii ki olmadı ve ben bir hikaye anlatamadım. böylece yine, yeniden; gedikli gerçeklerin sizlere arzında eğri bir ayna görevi üstleneceğim. ikibinonbirin bir temmuz günü, ikibinonunkinden pek de farklı olmayarak yarım kalmış beklentilere, hayal kırıklıklarına, çıkara ve tamaha, zoraki eğlenmelere, redlere, kendinden vermelere ve dış faktörlerce sertçe sarsılmış karakterlere şahit oldum. bundan daha elim olarak, tüm bu olay ve olgulara etken yahut edilgen biçimde dahil olan ben, kurgunun bir elamanıyken halihazırda ferdi olduğum bu abeslikten katiyen rahatsız olmadığım gibi, durumun vahametini, ancak şu an, yani ekrandaki zahiri bir silüet olmaktan sıyrıldığım şu an ayırt etmiş bulunuyorum. bu farkındalığın isyan yahut en ufak bir eyleme yol açtığı sanılmasın. bu koşullar içre doğmuş ve gelişmiş ben, yılların getirdiği kanıksama neticesinde, oluşumunda şahsen hiçbir tesirim olmayan bu yalan sistemini, özüm kabul etmiş bulunmaktayım. hayatım; içinden türediğim, nefret ettiğim, muhtaç ve mecbur olduğum dayakçı bir anne gibi. aslında hepimizinki öyle değil midir?

bu nedenle ki, sizlere güzelliklere sarılı yahut komik yahut aşkla dolu hikayeler anlatabileceğimi, maalesef, zannetmiyorum. sıkıcı kelamlarımından dolayı şimdiden özür diliyorum.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

yavaş çekimde tanelerin dağılışı ve türlü aranjmanlar

her şey olsaydı ve ben size bir hikaye anlatsaydım rengi zannedersem yeşil olurdu. demirden zırhı, kalın çerçeveli gözlükleri, hayırları, tunçtan bilekleri olmazdı. ince belli bardaklar sıra sıra dizilir, göl ufak seslerle titreşir, ahmet hamdi tanpınar ve sabahattin ali; ayakları ahşap, oturağı hasır, dar sandalyeler üzre fısıldaşır, cümlemiz o engin, o dirgin, o durgun manzaranın söz ile zımparalanmış pareleri olurduk.

her şey olsaydı ve ben size bir hikaye anlatsaydım rengi zannedersem kırmızı olurdu. başrolde arno frisch oynamaz, kimse arzularını bir başkasının kırgınlığı pahasına açığa çıkarmazdı. ellerde tek atımlık zarlar, o çift küp farklı düşse ne kaybedileceği yahut ne kazanılacağının hesabı yapılmayan bir alemde, nikbin yaşamlar sürerdik. sohbetler bir an sonrasının, sevgiler özenin, geceler diğer gecelerin peşine düşerdi.

her şey olsaydı ve ben size bir hikaye anlatsaydım, o gün, bugünden farklı olarak sözlerim ehemmiyete kavuşurdu. ancak o gün yetkin bir hikayenin yazarı değil çatısı, eylemlerimin sorumlusu değil bizatihi somut karşılığı olurdum. eğer bir kişiyi değiştirebilseydim zannedersem her şeyi değiştirebilirdim.