26 Mayıs 2013 Pazar

çayın altını tartışmaya açık bırakmak

1940-1990 arası eser veren Oktay Rifat tanık olduğu edebi akımlar etkileniminde farklı biçemlerde şiirler üretmiştir. Birinci Yeni egemenliğindeki ana dayalı, imge yoksunu, sohbete yakın ilk dönem şiirlerinin yerini sonrasında yine yalın ancak imgelemi görece daha güçlü, özgün biçemi belirgin şiirler almıştır. Oktay Rifat kendini Garip’in cafcafından sıyırdıktan sonra hemen hemen her şiirinde, tanık olduğu toplumsal değişimin yarattığı hüzün ve karmaşayı dillendirir. Bu durum onu doğu modernizmi içinde değerlendirilebilir hale getirir. Doğu modern yazını, batı modern yazınına kıyasla, İslam geleneği ve mutlak otoriteye dayalı siyasi yapılanma gereği çok daha edilgen, hüzünlü, eli kolu bağlı ve hatta, belki biraz da cüretkarca dile getirebilirim, itaatkardır. Yanlışı ve çatışmayı -sözgelimi ötekileşmeyi ve yabancılaşmayı, batılı yola sokulmak istenen doğulu geleneği, doğa ve şehir karşıtlığını, özelleşme ve bütünlük taşımanın çağsal algıda yer değiştiren değerlerini- irdeler, ancak yazar olarak kendini bu duruma maruz bırakılan bir mağdur olarak konumlandırır, toplumcu gerçekçileri bir kenara koyarsak –ki Türk şiirinde bu gelenek dahilinde yazılan nitelikli eser yok denecek denli azdır- sorunun çözümüne işaret etmez, eleştirilerinde dahi dağınık bir ironi ardına sığınır ve yöntem olarak kaçışı yeğler. Turgut Uyar’ın Kurtarmak Bütün Kaygıları adlı şiiri bu tutumun Türk şiirindeki en belirgin açıklayıcısı olarak gösterilebilir. Bu önbilgilendirme çerçevesinde Oktay Rifat’ın tanık olduğu çağın toplumsal sorunlarını yoğun doğa irdelemesi ve muhalif siyasi duruşun öne attığı kavramlar egemenliğinde dile getirdiği, bu bağlamda doğu modern yazınına dahil olduğu iddia edilebilir. (...)

bu saatten sonra kalbine girecek şey ben değil ordudur

balkonları ağaç yaprakları ve böceklerle; masaları şarap şişeleri, yarısı dolu kahve bardakları ve boş peynir kutularıyla, beyinleri yarını olmayan bilgilerle, odalarıysa güzafi sohbetlerle dolduran o beklenen, bulunduğundaysa hızla kurtulmak istenen o güzel final mayısı. akşam cannes töreni varmış, yine farhadi'ye şeker vereceklerdir, ozon'a da avuçlarını göstereceklerdir, zira onlarca pencereyi açmak güzel, pencereden aşağıya çöp dökmekse, siz türkler nasıl diyor, immature. ozon'un bundan bir önceki filmi vizyona girmiş, bir kızgın taşlara düşen su damlaları değil ama, sırf o hasta ruhu görmek bile dinç kılabilir insanı, gibi geliyor bana sanki sanırım.

bir deney yapmaya başladım, bir başkasının biçemiyle, bir başkasının sözcükleriyle yazmak. arkadaş zekai özger'in pek eskilerde denediği şey gibi, sizin gibi yazmak istesem, elbette şahanesini yapardım varsayımı üstüne kurulu insanı ya acayip tatmin edecek ya da yerle yeksan edecek bir süreç. tatlı olacak gibi geliyor bana sanki sanırım.

ha bir de kaan boşnak'ı es geçmeyin, adam harikulade.