23 Şubat 2014 Pazar

postmodern melodramlar

balkonumuzun önündeki saf gelin ağacı çiçek açtığına, bir hastalık neredeyse def edildiğine, ve biz ali'yle kapının önünde bağırışıp büyük ihtimal bir ay falan görüşmeyeceğimize göre, mart erkekse gelsin artık. en soğuğunu vurdursun, okumasıyla bezdirsin, polisiyle ezdirsin, haşat etsin. temmuzdan bu yana, iklimin ve devletin yarattığı reel dramaların hiçbiri benim ellerimle, teker teker, severek işlediğim postmodern melodramlarımın yakınından geçemedi. bu melodramlar öyle tatlı ama o kadar da ucuz ki, açıkçası deneyimlerim dizi olsa, hitap ettiği kitle hangi kesimden olur kestirmekte zorlanıyorum. eğer bugünün şiirini yazacaksak, bugünün melodramlarını anlamak gerek diye düşündüm ve onları kendi kafamda şöyle üstünkötü bir şekilde analiz ettim:
- bugünün melodramları da tıpkı geçmişteki trajediler gibi tesadüflere, kaderin küçük cilvelerine dayanır. prensipte, sevdiğinin öldüğü yanılgısıyla zehir içmek gibi, aman dur sakın tüh be kalıbına hizmet eden olaylardır, ama ölümdür, intihardır, aile baskısı yok efendim ekonomik uçurumdur, böyle büyük meselelere değil, kişilerin kendi iradeleriyle verdikleri minik kararlara dayanırlar.
- postmodern melodramlarda trajediye sebebiyet veren kararın nedeni sorgulanmaz. varoluşçu bir anlatı değildir bu, kişi bir eylemde bulunur, mühim olan bu eylemin yol açacağı olaylar silsilesidir.
- postmodern melodramlar aptalcadır, anlamsızdır, öznesine "ben şimdi çok fena hissediyorum ama neden böyle oldu ki" duygusunu yaşatır, köktenci bir analizle çözülemez, yüzeysel bir müdehaleyle düzeltilmez, pasifize edicidir, saçmadır. ama bir yandan da kurduğun düzenli, due dateli modern hayatını sana anlatmaya değer bir hikaye gibi gösterir, bir şeyler batırır, coşkunlaştırır.
şimdi bir örnekle ilerleyelim. kadınla erkek, alkışlar eşliğinde düğün masasına doğru ilerlemektedir. yürüyüş esnasında fısıltıyla diyalog başlar:
Makyöz kızı gözlerinle yedin Hakan, sen bu evlilik işine nasıl alışacaksın bilemiyorum. (Gülümsüyor)
Ne ilgisi var Şebnem ya, evlenelim dedin evleniyoruz işte, son anda yine mi trip.
Ya trip değil, şaka yapıyorum. Öyle mi oldu şimdi daha dün evlenelim diye peşimde koşturuyordun.(Gülümsemeye devam ediyor)
Şebnem allahaşkına bırak ya lüzumsuz bir yığın laf.
(Ciddileşiyor) Kimse seni buraya zorla getirmedi, istemiyorsan gitmekte özgürsün yani, allah allah ya evlenelim demişim de, o da kabul etmiş, ettiği lafa bak şu ortamda.
Şebnem ben senle nikah masasına yürüyorum sen bana gitmek istiyorsan git umrumda değil mi diyorsun? Bu mu?
Tabii ki öyle diyorum, gitmek isiyorsan gidersin kalmak istiyorsan kalırsın, bu kadar.
(Durur, yüzüne bakar bir süre)
Peki.
(Dönüp gider) 
şimdi bu yaşanan çok bariz bir postmodern melodram. kadının şakayla karışık ettiği minik bir sitem, nikah masasında bırakılmayla sonuçlanıyor. kimse bu kadar basit bir sebepten evliliğe dayanmış bir ilişkiyi bitirmez, bu çok aptalca diyebilirsiniz. evet çok aptalcadır, ama bireysel özgürlükle, ben korumasıyla, cüretle ve kör göze parmak bir mücadeleyle şekillenmiş 2014 toplumunda, insanlar böyle şeyler yapabilirler mutlaka sizin de şahit olmuşluğunuz vardır benzer şeylere. modern köktenci kafa hemen şu noktaya gider: bu sebepten bozuluyorsa ilişki başka sorunlar da vardır, dolayısıyla bugün değilse yarın bitecekti bu iş, yani ayrılığı makyöz tribine bağlamayalım. fevkalade yanlış bir düşünce olur bu. postmodern melodramlar tamamiyle tesadüfidir, yani şebnem o masaya yürürken bu cümleyi kurmasa, belki de otuz yıl geçinecek dinamiğe sahipti bu çift, bilemeyiz. neden bu cümleyi kurduğunu da bilemeyiz. bu olay nasıl çözülür, bundan sonra ne olur kestiremeyiz. yeni melodramlar işte böyledir, bir şey olur, peşinden bir felaket olur, kimse ağzını açıp tek kelime edemez. 

sizin de eğer postmodern melodramlarınız varsa paylaşmak istediğiniz, bana gönderin, bu mart da beraber gülecek bir şeylerimiz olsun. cansuhepcaglayan@gmail.com