ben çok öfkelendim. destekleyeci unsurlar vardır elbet, ama genel olarak neye öfkelendim bilmiyorum. muse dinliyorum epeydir, zeynep sağolsun kafamda durmadan feeling good çalıyor, birisinden covermış, orjinali şöyle böyleymiş, hiçbirini anlamıyorum, çok da tın diyorum içimden. beni alıp o en yanardağ halimle bir resim atölyesine götürüyorlar, aman ne huzur ne huzur. beyaz boyalı duvarlar ortada üstüste damacana, şarap şişesi, kiremit, kitap mitap. herkes bir huşu içinde çiziyor. bense amına koyayım sözünün ne kadar güzel ve kullanışlı olduğundan bahsediyorum. evet, bu esnada kendimin amına koymakla meşgulüm.
yatay sekiz arası
yengem orospuydu, biz sonsuz şekilde dondurmalar yalardık. çilek usulca akarken sırtımın daha bir dibine, gözümü kırpardım: üçü beşi sallanırdı taksim’de. taksim dediğim, taksim dediğim flu bir neumduknebulduk tablosu; ilkel, paradoksal bir ritüel. belli ki pek yakında, zannedersem ortaçağda falan çilek kasaları zinadan hüküm giyecek, dönercilerin heykellerini dikecekler taksim’in çoğunluk alevi bir bölgesine
ve benim yengem, yani bütün yengelerim, yani
ne kadar yengem varsa orospu olacak. son çare
epikür’e porsuk pinçik kapatma bulup kendilerini
güneye, daha da güneye inecekler ama yazık!
onlara konserve atacak italyanlar yok ki artık
kapsama alanı dışına demem o ki insanlığın
yüzde doksan dokuzuna çıkıp, çıkıp çıkıp
bir falezden güüüm:
inanmamaya eriyecekler.
yengem namus, yengem çamaşık bulaşık yemek,
çoktan seçmeli bir metodla öğretin çocuklarınıza:
sonsuz şekilde olmaz o pek bir şey dondurma!
1 yorum:
Hmmm... bu bana bir yerden tanıdık geliyor :)
Yorum Gönder