25 Nisan 2010 Pazar

hayat garip şey vapurlar falan.

hayır adaletsizlikten falan bahsetmeyeceğim. garip şeyler var ondan bahsedeceğim. canım arkadaşlarım rotary’nin gençlik kolunda çalışıyor, interact. rotary iş adamlarından oluşan epey prestijli bir dernek, çeşitli oluşumlarla bağlantısı olduğu söyleniyor, masonluk gibi, bilmiyorum. ben evde kahve içiyorum, jacobs monarch. mac kullanıyorum. biz insanların entellektüelliğinden bahsediyoruz. orwell, austen ve golding tartışıyoruz. ders çalışıyoruz. istanbul’da ve birleşik devletler’de yaşama hayalleri kuruyoruz. hırslıyız, başka başka konularda epey hırslıyız. evde kız partileri yapıp tekila, votka, bailey’s içiyoruz. erkeklerden bahsediyoruz. hep bizi sevmeyeni severek, bizi sevenin gözlerinden karanlıklara akarak.

sonra karışmak gerekiyor toplumcu gerçekçi yalnızlıklara. başka canım arkadaşlarım iplikten küpe yapıp takıyor, renk renk rujlar sürüyor, bazen simsiyah bazen gökkuşağı gibi giyiniyor, bazen kot punk yelekleriyle dolaşıyor, kimi zamansa çalıştıkları barın ceketini geçiriyorlar üstlerine. aynı mekanlarda bira içiyor, ginsberg’den, ece ayhan’dan, baudrillard’dan, dada’dan bahsediyoruz. aşkı yakınen tanıyoruz. serseri olmayı, özgür olmayı, vicdani reddi ve edebiyat dergilerini tartışıyoruz. insanları sevmiyoruz. kendimize ait bir odanın ve sarılarak uyumanın hayallerini kuruyoruz. para olursa yapılacak şeylerin değil içilecek şeylerin hesabını yapılıyor. hayvan gibi içsek de, saçmasalak dans etsek de, bir şeyi biliyormuş gibi yapıp bilmediğin ortaya çıkınca bir kahkaha patlatsak da rezil olmuyoruz. zaten yeterince rezillik var ortada.

aynı yaşlarda, benzer güzellikteki insanlar nasıl oluyor da, nasıl oluyor da böyle bilmiyorum. herkes biraz onda olmayanın özlemini çekerek ama bir yandan öğretilmiş konumuna sıkı sıkı sarılarak, uğraşarak mevzisini korumaya, ılık bir savaşa cephaneleniyor. aynı şehirin aynı ilçesinden yaşayan, yüz metre aralıklı barlarda takılan insanlar birbirlerinin hayallerini duysalar, eleştirmek şöyle dursun, algılayamazlar bile. böyle böyle öfke tohumları atılıyor. büyük ihtimalle bundan yirmi yıl kadar sonra yeşerecek o ağaçlar. kimisi evi, eşi, çocuğu varken, evden işe, işten eve giderken, suskun akşam yemeklerinde sessizliği bozmak için o gün aldığı ayakkabıdan bahsederken, yaşamının ne kadar boşa gittiğini, bu kadar yıl ne yaptığını, ona öğretilenden başka ne yaptığını tartışacak kendiyle. sokakta, ellerinde bir şişe şarapla danseden, gülen, pis çocuklara bakıp öfkelencek, mutluluğu bu kadar kolay elde etmelerine karşı hınçla dolacak. diğerleriyse evindeki yüzlerce kitaba bakıp, kafasının içinde çağların felsefi soruşturmalarını, yazın güzelliklerini, siyasi dilemmaları taşıyarak kendine ait bir evin hayalini kuracak. gerçekten, toplumdan, güzellikten bihaber olan insanların satın alma gücüne öfkelencek, mutluluğu bu kadar kolay elde etmelerine karşı hınçla dolacak. hayır, adaletsizlikten falan bahsetmiyorum. garip şeyler var ondan bahsediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder