dün aras izlediği ve sevdiği bir filmi anlatıyor, yunan yapımıymış: köpek dişi. bir aile çocuklarını dünyadan soyutlayıp kendi oluşturdukları düzene alıştırıyor. bunu diyince hemen aklıma paul auster'in cam oda'sı geliyor. orda da adam oğlunu bir odaya kitliyor ve kesinlikle konuşmayı öğretmiyor, böylece tanrının dilini kendi kendine öğreneceğini var sayıyordu. bir diğer çağrışım da otomatik portakal, insanın içindeki vahşetin her koşulda açığa çıkacağını gösterdiği için. tüm bunlardan sonra cup diye sineklerin tanrısı'na atlıyorum, hıhı evet diyorum, golding de öyle diyordu, çocuklar da masum değil, şiddet insanlığın düzelmez hastalığı. ordan hemmen haneke'nin korkunç rahatsız edici filmi cache'ye geçiyorum, çocuğun tavuğun kafasını koparış sahnesi, bütün çıplaklığıyla. bunca güzel film, kitap derken vardığım nokta "ne yani bunlar insanı serbest bıraksan, komün halde yaşasalar herkes birbirini kıyar mı diyorlar?" oluyor. sıkıntı. tüm ayrıntıları, estetik detayları bir kenara itip saçmasalak bir tümevarmaya çalışıyorum, bu vardığım tüm de siyaset üstüne kurulu.
karaladığım şiirlere baktım, bazılarının tümünde, gerisininse köşesinde kenarında bir yerde politik bir kaygı var. bu sabah edip cansever okuyorum, vay abi toplumcu geçinenler bu adamı okusun ne kadar politik aslında diyorum. bir dur ya. bir nefes al. şiir okuyorsun, tamamlama bir şeylere. dağınık kalsın yani. sözcüklere falan bak ne bileyim. adam aliterasyon yapmış hiç umrunda değil di mi? varsa yoksa politika. beynimi tez elden keselemezsem, resmen politikinsan olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder