9 Temmuz 2010 Cuma

seslerden fa, çünkü duymazsan eğer tüm şarkılar boşuna.

eskiden çok gitmekten bahsederdik. bir şeylere binip gitmekten. dağlara çıkmaktan. farklı zamanlardı. bu "eskiden gençtik" tribi falan değil. o zamanlar yalnızca gitmek vardı. bulunduğumuz evden. okuldan. alsancak'tan. izmir'den. hayattan. gittiğimiz yerin adı önemli değildi, onu bilmemek önemliydi. her şey geçici bir yolculuk olarak adlandırılabilirdi. şeylerden konuşmak ve bira içmek elbette ki vardı. aşkın bir hevesle çeperlerini zorlamak. daha çok yapmak. daha çok okumak ne bileyim. daha çok gezmek. vapurda turgut uyar ve sancı geç saatlerde. odanın duvarına ince tükenmezle belki biri bir gün görür de mutlu olur diye kısa dizeler yazmak, kitapların kenarına tarihler atmak, küçük şeyler göze almak, küçük hayatlarımıza kıyasla büyük şeyler göze almak, koyu renk rujlar sürerek geceleri. çoktular ama yoktular diye saatlerce düşünürdük. çürümeye deli bir hevesimiz vardı. güzel çocuklar değildik belki. çok yetenekli, çok bilgili veya çok çılgın olmadığımız da aşikardı. kendi halimizdeydik ve kendi halimizle sıkıntılarımız vardı. şimdi dönüp baktığımdaysa tüm bu yaşananlar en saf mutluluklarım gibi görünüyor. plansız ve çekincesiz, özgürmüşçesine yaşanan anlar. ondan sonrası yine gitmek oldu. gittim. her şey sebep gösterilebilir, belli de olabilir. bu gitmek olayını belki de o kadar abarttık ki, giderken gitmenin ne olduğunu unuttum. artık hiç ondan bahsetmiyorum. o zamanlardan da pek kimseyi görmüyorum. uzaktan baktığımdaysa, tatsız şeyler görüyorum. çürüyerek içi dolmuş soğan gibi. hiçi kalmamış gibi. hoşlanmıyorum bundan. ondan artık geç kalmış bir veda. güzel günleri zaman zaman hatırlayıp gülümsüyorum. ve emin olun özlüyorum. dağları yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder